© 2006 Alancuma   -   web tasarım: k@di®ing

ALANCUMA KÖYÜ
Google
Web Alancuma
. .

Devlerin sürgün oyunu


Çerkeslerin sürgünü ve Osmanlı İmparatorluğu'na yerleştirilmesine karşılık Kafkasya'ya gayrimüslim ihracına ilişkin iki süper güç arasında nasıl bir diplomatik trafik yaşandı? Batı Kafkasya'da Kafkas-Rus Savaşı'nın sona ermesi, Çerkeslerin sürgün edilmesi ve Osmanlı mparatorluğu sınırları içine yerleştirilmesi sorunuyla yakından ilgilidir. Bu, Kafkasya Genel Valisi Büyük Prens Mihail Nikolayeviç'in savaş bakanına hitaben yazdığı mesajda açıkça ifade edilmiştir: "Savaşın ne zaman sona ereceği meselesi, şu şartlarda bile bize düşman halkı Osmanlı'ya ne kadar zamanda gönderebileceğimiz sorununa dayanıyor.

Bu nedenle bu sorun Rusya ve Osmanlı hükümetleri arasında en aktif diplomatik yazışmaların ve görüşmelerin konusu oldu. Görüşmeler sırasında her iki taraf da Çerkeslerin göç ettirilmeleriyle ilgilerinin olmadığını kanıtlamaya ve böylece onların gelecekteki kaderleri konusunda sorumluluktan kurtulmaya gayret ediyordu. İstanbul'daki Rusya elçiliğinin bu mücadelede önemli bir yeri vardı. Elçiliğin sadece Rusya Dışişleri Bakanlığı ile değil, Kafkasya Ordusu Başkomutanı ve onun Kafkasya'daki idaresi ile de doğrudan irtibatı vardı. Ayrıca, durumu yerinde inceleyerek Çarlık payitahtını ve İstanbul'daki elçiliği ayrıntılı bilgiyle donatan Rusya konsoloslarının Osmanlı topraklarındaki varlığı da diplomatik mücadeleyi kolaylaştırıyordu.

Temmuz 1859'da Rusya elçisi A. B. Lobanov- Rostovski, Başvezir Fuat Paşa ve Hariciye Nazırı Ali Paşa'nın onunla yaptığı bir sohbette, Kafkasyalı Müslümanların Osmanlı İmparatorluğu'na yerleşme serbestisinin sınırlandırılacağını, "Bu göçün son zamanlarda çok fazla arttığını ve Babıali'ye yük olmaya başladığını "açıkladıklarını bildiriyor.2 Bunun ardından verdiği resmi bir notada Osmanlı Hükümeti, Kafkasyalıların göçünün durdurulmasını ve bundan sonra "her iki hükümetin onayı olmadan göç yapılmamasını" talep etti.3 Rusya hükümeti bu notaya Kafkasyalı Müslümanların Mekke'ye gitmek için izin istedikleri karşılığını vererek şöyle dedi: "Dini inançların yerine getirilmesiyle ilgili bu isteğe karşı çıkamayız ve bunu istemeyiz."

Bununla birlikte, Lobanov-Rostovski, Ali Paşa'yla yaptığı mutad sohbetlerinden birinde, "Bu kadar Kafkasyalıyı ayartıp Osmanlı sınırlarına yığılmalarına yol açan asılsız söylentilerin ve abartılmış umutların hala Dağlıların aklını çelmeye devam ettiğini" ve "yeni göçmenlerin Rusya sınırını geçmeye hazırlandığını" söyledi. Osmanlı ajanları tarafından Kafkasyalılar arasında yayılan, bir süre önce Rusya ile Osmanlı arasında imzalanan antlaşmaya göre Rusya hükümetinin Babıali'ye "Bütün Müslüman tebasını Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Hıristiyanlarla değiştirme hakkı verdiği" şeklindeki söylentilere dikkat çekti.

Kafkasyalıların göçü sorununun çözümünü hızlandırmak ve Osmanlı Hükümeti'nin engel çıkarmasını önlemek için 1860'ta İstanbul'a Tuğgeneral M.T. Loris-Melikov geldi. Kafkasyalıların Osmanlı'ya "toplu halde değil, küçük gruplar halinde" göç etmesine izin veren bir anlaşma imzalandı.

Rusya hükümeti ayrıca Çerkeslerin Kafkasya sınırından uzaklara, Osmanlı İmparatorluğu'nun iç bölgelerine dağıtılması konusunda Babıali'nin onayını almayı başardı. 0 sırada Rusya hükümeti, "Rusya 'ya karşı düşmanca tutum ve dini hoşgörüsüzlükle dolu olan" göçmenlerin Osmanlı İmparatorluğu'ndan geri dönmesinden çekiniyordu.

Bu şekilde, göç hareketi resmi özellik kazandı ve 1861-1862 yıllarında da devam etti. Bu süre zarfında 100 binden fazla Kafkasyalı "Muhammed'in kabrini ziyaret etmek için Mekke'ye gitme gerekçesiyle, yerleşmek niyetiyle Osmanlı topraklarına geldiler.

Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'na göç ettirilmesi kitlesel hale gelince diplomatik görüşmeler yeniden başladı. Ekim 1863'te Kafkasya Ordusu Genel Karargah Başkanı General A.P. Kartsov İstanbul'daki Rusya Elçisi Y.A. Novikov'a, Çerkeslerin ana kitlesinin Osmanlı topraklarına göç etmek için dar bir kıyı şeridinde yığıldığını bildiriyordu: "Biz, halkın bu şekilde kitleler halinde sevkiyatı karşısında Osmanlı hükümetinin karşılaşacağı sıkıntılardan çekiniyoruz; ayrıca Çerkesler sadece iki noktaya gitmek istiyorlar: İstanbul ve Trabzon'a; başka yer bilmiyorlar ve bilmek de istemiyorlar.

1863'teki Polonya ayaklanmasına ve Osmanlı ile Batı devletlerinin Kafkasya'da aktifleşen politikasına bağlı olarak bu sıralarda gerginleşen uluslararası ortam, Rusya'nın hükümet çevrelerinde endişeye ve Osmanlı hükümetinin Kafkasyalı göçmenleri almaya devam edip edemeyeceği konusunda kuşkulara yol açtı. Trabzon'daki Batı Avrupa ülkelerinin konsolosları Çerkeslerin göçünü durdurmak için her çareye başvuruyorlardı. Osmanlı makamlarını "bu göçle Kafkasya'daki Rusya düşmanlarının sayısının azalacağına" ikna etmeye çalışıyorlardı.10 Avrupa diplomasisinin tahrikiyle Osmanlı, Çerkeslere mektuplar ve çağrılar göndererek şu telkinde bulundu: "Müslümanlar! Eğer topraklarınızı heder etmek istiyorsanız Osmanlı'ya gelip yerleşin; eğer kafirlere boyun eğmek istiyorsanız onların yanına yerleşin. Ama ne onu ne diğerini istemiyorsanız, o zaman sizinle yüz yüze görüşünceye kadar bekleyin. Allah izin verirse yakında yanınızda olacağız. Büyük devletlerin toplantısında şu kararlar alındı:

1) Rusların eski sınırlarında kalmaları ve Çerkeslere yaşadıkları toprakları

 bırakmaları;

2) Çerkeslerin Osmanlı Devleti'nin tebası içine girmeleri;

3) Bütün büyük devletlerin Rusların düşmanı olduğu."

Osmanlı ve Batı devletleri tarafından yapılacak acil yardım ve cihat ilanlarıyla birlikte İstanbul'daki Çerkes Komitesi yöneticileri İsmail Bey, Karabatur ve diğerleri de soydaşlarına mesaj gönderdiler. Ubıhlara, Şapsığlara ve Abadzehlere bağımsızlık mücadelesini sürdürmeleri ve ata topraklarını terk etmemeleri tavsiyesinde bulundular.'

Bu dönemde (1863) Çerkesya topraklarının büyük bölümü, Kafkas Sıradağları nın kuzey yamacı artık Çarlık birliklerinin elindeydi.

Burada Çerkesler 111.168 kişi kalmıştı. (Natuhay bölgesi 26.684 kişi; Şapsığ bölgesi 16.611 kişi; Bjeduğ bölgesi 23.782 kişi; Abadzeh bölgesi 16.314 kişi; Aşağı Kuban Komiserliği 4.340 kişi; Yukarı Kuban Komiserliği 26.348 kişi. Kuban ötesinde Rus nüfusu ise 92 stanitsada 116.111 kişi idi).'

Çerkeslerin Osmanlı'nın ve Batı devletlerinin yardımına ve himayesine özellikle ihtiyacı olduğu bağımsızlık savaşının son döneminde bu devletlerin yönetim çevreleri vaatlerden öteye gitmediler ve sadece silah ve mühimmat, bir de küçük bir yabancı lejyonu göndermekle sınırlı kaldılar. 1863 yılı sonunda Abadzehlerin direnişi kırıldı. Bu haber, Rusya elçisinin bildirdiğine göre Ali Paşa'da büyük bir endişe yaratmıştı. Novikov şöyle yazıyor: "Osmanlı bizim bölgemizde Çerkesler şahsında güçlü bir müttefikini kaybediyor. Kuvvetlerimizin büyük bölümünü alıkoyan bir düşmandan kurtulurken, zayıf komşularımız için daha büyük tehdit oluyoruz."

Rus birliklerinin Çerkesya'daki başarılarının Babıali'de yarattığı gerginliği ve rahatsızlığı biraz olsun hafifletmek için, Rusya elçiliği birinci dragomanı (çevirmen) Argiropulo, Ali Paşa ile yaptığı bir sohbette şunu söylüyordu: "Ardında, daha sonra kolonizasyonu zor olacak boşalmış topraklar bırakan bir nüfustan vazgeçmek zorunda kaldığı için Rusya üzüntü duymaktadır."

Çarlığın politikasını haklı göstermeye çalışan dragoman, "Çerkeslerin Osmanlı'ya göç etmesi için çabalar o kadar arttı ki, bu iradeye karşı durmak mümkün değil" diyordu.

Osmanlı Hariciye Nazırı'nın göçe tabi tutulacak Abadzehlerin sayısı hakkında bilgi istemesi üzerine, yaklaşık 51 bin rakamı verildi. Bu toplu göçün yol açabileceği zorluklardan endişeli olan Ali Paşa, Rusya elçisine hükümete danışmadan fikrini söyleyemeyeceğini bildirdi. Kısa süre sonra Ali Paşa Heyet-i Vukela (Bakanlar Kurulu)'nun Abadzehleri kabulüne ve imparatorluk sınırları içine yerleştirilmesine onay verdiğini, fakat onların sadece İstanbul'a ve Trabzon'a değil, diğer bölgelere de yerleştirilmesinde ısrarcı olduğunu bildirdi. Ayrıca Osmanlı Devleti, böyle ciddi bir tedbir için mali zorluklar nedeniyle hazırlıksız olunduğundan, göçün 20 Mayıs 1864'e kadar ertelenmesini rica etti.

Osmanlı Çerkeslerin tamamıyla göç ettirilmesini beklemiyordu.

Kafkasya Ordusu Genel Karargah Başkanı'nın İstanbul'daki Rusya elçisine gönderdiği 19 Nisan 1864 tarihli talimatnamede "Dağlıların bir an önce ayrılması için mümkün olduğunca ısrar edilmesi ve Çerkeslerin toplu göçü konusunda yapılan Rus-Osmanlı görüşmelerinin tamamlanması arzusu" ifade ediliyordu. İmzalanan anlaşmaya göre Rusya hükümeti sadece, henüz dağlardaki evlerini terk etmemiş Çerkeslerin göçünün ertelenmesine müsaade ediyordu. Erteleme, bağımsızlık mücadelesine devam eden ve yenilmeleri durumunda bütün kavim olarak Osmanlı'ya yerleşmek niyetinde olan Ubıhlar için geçerli değildi. Ali Paşa bunu Novikov'la bir sohbetinde bildirmişti. Babıali göçmenlerin nakli için gemi sağlamayı ve onları Varna ve Köstence limanlarına ulaştırmayı taahhüt ediyordu. Babıali, Çerkesleri imparatorluk sınırları içinde, Rusya sınırından uzaklara yerleştirmeyi de kabul etmişti.

Kafkas-Rus Savaşı sona ermeden bir ay önce Osmanlı Devleti ve İstanbul'daki yabancı misyonlar Kafkasya'nın Rusya tarafından ele geçirilmesini "olmuş bitmiş bir olay" olarak değerlendiriyorlardı. İngiltere Elçisi Bulver-Litton, Çerkes göçmenler için Londra'da maddi yardım kampanyası düzenlenmesi fikrini ileri sürüyordu. Babıali'ye Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'nun en sıcak noktalarına dağıtılmasını teklif ediyordu. Novikov şöyle yazıyor: "Osmanlı hükümeti Çerkesleri küçük gruplar halinde, gelecekteki savaşlarda Osmanlı İmparatorluğu'nun koruyucu muhafızları olarak topraklarının en zayıf yerlerine dağıtmak niyetinde."

Sultanın hükümeti Kafkasyalıların Osmanlı İmparatorluğu'na yerleşmesine çok sıcak bakıyordu. Çünkü bu göçle, Osmanlı İmparatorluğu'nun Hıristiyan halklarının içinde Müslüman nüfusunu artırma imkanı görüyordu. Rusya konsolosu Moşnin şöyle yazıyor: "Çerkesler nüfusun Müslüman unsurunun artırılması istenen her yere dağıtıldılar."

Çerkesler, ileride kendi devletlerini kurmaya imkanları olmaması için Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde küçük gruplar halinde dağıtılarak yerleştirildiler.

Rusya ile Osmanlı arasındaki diplomatik mücadele, Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu içinde yerleştirilmesi sırasında da, Babıali bu konudaki anlaşmayı bozduğu için devam etti. Bu sorun özellikle İngiltere'nin politikasına bağlı olarak karmaşık bir hal aldı. İngiltere hükümeti Babıali'ye Çerkeslerden "Kafkasya sınırında özerk bir prenslik" kurulmasını ve onlardan Osmanlı ordusu için yeni bir ocak olarak, bir tür askeri koloni oluşturulmasını tavsiye ediyordu. Ayrıca Çerkeslerden, İngiliz ticareti için Trabzon-Emırum yolunun yapımında ucuz iş gücü olarak yararlanılması tasarlanıyordu.

1865 yılında karayoluyla Transkafkasya üzerinden göç ederek gelen, Terek Oblastı'ndan beş bin Kafkasyalı ailenin yerleştirilmesi sırasında da böyle bir kaygı vardı. (Burada bahsedilen göçmenler Çeçenler ve Osetlerdir-ç.n.) Rusya ve Osmanlı hükümetlerinin karşılıklı anlaşmasına göre göçmenler, "Kafkasya sınırının yakınına değil, ülke içlerine, Diyarbakır ve Erzincan çevresine yerleşmek zorundaydı."

Çerkeslerin Kars'a yerleştirilmesine nezaret etmek için, Rusya tarafından komiser sıfatıyla Zelyonıy adında bir subay gönderildi. Bu subay, 1865 Ağustos ayında İstanbul'daki Rusya elçiliğine, yetkili Nusret Paşa'nın Çerkeslerin tespit edilen yerlere yerleştirilmesine karşı çıktığını, aksine onları "Rusya sınırına yakın Muş ve Van civarına" yerleştirilmek istediğini rapor etti. Rusya elçisi bunu hemen tedbir alması için Osmanlı Hariciye Nazırı'na bildirdi. Ali Paşa "Nusret Paşa'nın kendi başına hareket ettiğini" ve Babıali'nin ona Çerkesleri tespit edilen yerlere yerleştirmesi için yeniden talimat vereceğini söyledi. Ayrıca hiçbir göçmenin Van bölgesinde kalmayacağını, fakat "çok fazla sayıda göçmen gelmesi durumunda Bab-ı Ali'nin gerekirse yerleştirmeyi Rusya'yla sınırı bulunmayan Muş bölgesine kadar genişletebileceğini" belirtti.

Çerkes göçmenlerin ana kitlesi Osmanlı İmparatorluğu'nun Asya topraklarına, Hıristiyan nüfusun (Ermeni, Rum v.d.) arasına, diğer bölümü ise (50 bin kadar aile, yani 400 bin kişi) İngiliz Hükümeti'nin "tavsiyesi üzerine"22 Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa bölümüne, Balkan Yarımadası'na, özellikle de Bulgaristan'a (200 bin kişi kadar) yerleştirildi. Varna'daki Rusya konsolosunun yazdığına göre "Dağlıları Bulgaristan'a bu şekilde yerleştirmekle Osmanlı hükümeti, bir yandan karşılarına Osmanlı yanlısı bir unsur koyarak Slavların her türlü özgürlük ve bağımsızlık hareketini felce uğratmayı, diğer yandan da büyük devletlerin Avrupa topraklarındaki Hıristiyan nüfus için özerklik hakkı talep etmesi durumunda, Hıristiyanlara karşı Müslüman nüfusun oylarının eşitliğini veya mümkün olduğunca çoğunluğunu sağlamayı ve böylece Hıristiyanları kendi topraklarında mülkiyet hakkından ebediyen mahrum etmeyi" hesaplıyordu.

Çerkeslerin Balkanlara yerleştirilmesi sultanın Bulgaristan'daki valisi Midhat Paşa'nın projesine göre yapılıyordu. Çerkes yerleşimleri bütün Bulgaristan'a Bulgar köyleriyle karışık olarak küçük gruplar halinde dağıtılmıştı. Birbirlerinden belli mesafelerde bulunan bu köyler, yerleşimleri itibariyle Bulgaristan'ı çeşitli yönlerde kesen bir hat oluşturuyorlardı. Varna'daki Rusya konsolosu "Osmanlı Hükümeti Çerkeslere Tuna ve Balkanlar arasında, doğru bir hat üzerinde arazi tahsis etmeye gayret ediyor. Muhtemelen Tuna boyundaki kalelerle, doğal bir set olan dağlar arasında askeri bir hat oluşturmak amacında" diye yazıyordu.

Bu "askeri hat", 1860'ta yerleştirilen Kırım Tatarlarının (150 bin kişi civarında) yerleşimlerinin bulunduğu Romanya'dan (Dobruca bölgesi) itibaren Sırbistan, Karadağ, Bosna ve Hersek sınırlarına kadar uzanıyordu. Çerkesler Yunanistan sınırına, Epir'in güney kısmına, keza Kıbrıs adasına da yerleştirildiler. Sayı olarak oldukça büyük bir Çerkes kolonisi Marmara Denizi kıyısında, Paderma'da kuruldu.

Osmanlının Avrupa topraklarında Çerkeslere, büyük yollar ve en önemli dağ geçitleri boyunca köyler tahsis ettiler. Örneğin, eski Sırbistan sınırı boyunca Kosova Ovası'nda (Kossovo-Pole) 23 Çerkes yerleşimi vardı. Bunlardan en önemlileri Slavkovyak, Hamidiye, Macid, Potsariniye, Çerkessko-Sadovyane, Daniya-Levok idi.

Çerkes yerleşimleri ağı Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün Avrupa kısmını kaplıyordu. Bunlar, sınır hattını korumak için Rusların Kazak Stanitsaları gibi askeri koloniler olarak kurulmuşlardı. Bununla birlikte, Balkan halklarının özgürlük hareketleriyle mücadele için düzensiz birlikler bünyesinde Çerkes birlikleri de kurulmuştu. Bu faaliyetlerin doğrudan yöneticisi ve uygulayıcısı, kendisi de Çerkes olan ve Osmanlı hizmetinde bulunan Nusret Paşa idi. Bir kaynakta şu bilgiler yer alıyor: "Bu paşa, hakkını vermek gerekir ki, yetenekli ve oldukça iyi bir askerdi, zira Paris'te askeri bilimler kursunu bitirmişti. Hükümetini memnun edecek şekilde, kendisine verilen görevi o kadar iyi yerine getiriyordu ki, Çerkeslerin kolonizasyonu hükümetin, ülkede Müslüman unsuru güçlendirmeyi ve Hıristiyanların isyanı halinde bu hareketi bastırmaya yönelik bir aracı elinde bulundurma amacına cevap veriyordu. Hükümet çevrelerinde, İstanbul'da artık bu şekilde bir hareketin çıkabileceğini tahmin edebiliyorlardı, bunu seziyor ve arzu ediyorlardı; buna karşı da tedbirler hazırlıyorlardı."

 

Slavların Kafkasya'ya yerleştirilmesi

 

Kafkasyalıların Osmanlı İmparatorluğu'na yerleşmesi konusunda yapılan diplomatik görüşmeler sırasında, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Güney Slavlarının ve diğer halkların Rusya'ya yerleşmesiyle ilgili sorunlar da çözülüyordu. 1859'da başlatılan bu hareket özellikle Bulgar nüfus arasında çok büyük boyutlara ulaşmıştı ve daha ilk zamanlarda "100 kadar Karadağlı aile, yerleşmek için toprak tahsis edilmesini ve Rusya uyruğuna kabul edilmek istediklerini" bildirmişlerdi. Rusya hükümeti edindiği tecrübeyle Karadağlıları vatanlarındaki gibi yaşam koşulları bulabilecekleri bir yere, Kafkasya'nın Karadeniz kıyılarına yerleştirmeye karar verdi.

Kafkasya Ordusu Başkomutanı A.İ. Baryatinski, Dışişleri Bakanı Gorçakov'a şunları yazıyordu: "Hükümetimizin rızası bile olmadan çok sayıda Kafkasyalının Osmanlı sınırları içine yerleşmesi ve Babıali'nin uyruğuna alınmaları, bize de bu elverişli koşullardan ve Osmanlının Slav nüfusunun psikolojisinden yararlanma hakkı veriyor. Onların büyük kitleler halinde Kafkasya'ya yerleştirilmesinin Kafkasya berzahında kesin ve sağlam şekilde yerleşmemiz açısından bizim için çok büyük tarihi ve devletsel önemi olurdu. Bu ülkenin tamamen yatıştırılmasıyla ortaya çıkacak devlet için faydalı bütün sonuçları tahmin etmek bile mümkün olmazdı. " Bununla ilgili olarak Çar bir karar çıkardı: "Bu mesele Kafkasya Komitesi'nde müzakere edilsin. Slavların Kafkasya 'ya yerleşmesini genel olarak çok yararlı görüyorum."

Kafkasya Komitesi, Karadağlıların ve diğer Güney Slav ailelerin Kafkasya'ya yerleştirilmesinin sağlayacağı faydalar konusunda A.İ. Baryantinski'nin düşüncesiyle tamamen uyuşuyordu; fakat bu uygulama devlet için büyük bir masraf gerektirdiğinden komite sadece 100 ailenin yerleştirilmesi kararını aldı.
Osmanlı Hükümeti'nin Bulgarların Rusya'ya yerleşmesine onay verdiği ve göç hareketinin büyük boyutlara ulaşmaya başladığı 1861 yılında, Bulgar devrimciler ve yurtseverler (Rakovski v.d.) buna şiddetle karşı çıktılar. Çerkeslerin ve Kırım Tatarlarının Bulgar topraklarına yerleştirilmesini Bulgar halkı için ciddi bir tehlike olarak kabul ediyor ve Bulgarların Rusya'ya göç etmesinin, Osmanlı boyunduruğuna karşı Bulgar ulusal kurtuluş hareketini zayıflatacağı için daha büyük bir tehlike olduğunu ileri sürüyorlardı. Rakovski Bulgarlara vatanlarını terk etmemeleri, ne Rus ne de Osmanlı ajanlarının tahriklerine kanmamaları için çağrıda bulunuyordu.

Rusya hükümeti hatasını farkederek Güney Slav halklarını Rusya'ya yerleştirme planına daha kapsamlı ve dikkatli yaklaşmaya başladı. Osmanlı Hariciye Nazırı Ali Paşa'nın 1863'deki "Rusya Karadağlıların Kafkasya'ya yerleşme arzularından yararlanabilir" açıklamasına karşılık Rusya elçisi Novikov, Karadağ'ın ve Çerkesya'nın politik ve stratejik konumunun aynı olmadığını ifade ediyordu. Şöyle yazıyor: "Bakana, iki halk arasındaki politik farklılık bir yana, bir de stratejik farklılık var diye karşılık verdim. O zamanlar Karadağ iki imparatorluğun, Avusturya ve Osmanlı imparatorluklarının kavuşma yerinde bulunduğundan daha zayıf sayılıyordu, çünkü denizden uzaktaydı. Çerkesya'nın isyankar kavimleri ise Karadeniz sahilinde yaşıyorlardı. Sürekli dışarıdan destek alıyorlardı ve bizim Kafkasya'daki egemenliğimiz için her zaman tehlike arz ediyorlardı".

Rusya hükümeti Çeklerin ve Slovakların göç etme çabalarını da desteklemedi. 1868 yılında ABD'deki Çekoslovak Birliği Ana Komitesi Washington'daki Rusya elçisi Baron Stekl'e bir mektupla başvurdu. Mektupta "Kafkasya'ya ve Rusya İmparatorluğu'nun diğer güney bölgelerine her yıl 50 bin kişi olmak üzere Amerikalı Çek ve Slovakların yerleştirilmesi" rica ediliyordu. Kafkasya Genel Valisi Dışişleri Bakanı'na, "Karadeniz bölgesinde yerleşmek için boş arazinin sınırlı olduğunu ve ancak bir defada 30 binden biraz fazla insan yerleştirilebileceğini" bildirdi.32 Rusya'ya göç hareketi Avusturyalı Çekler arasında da başladı. Rusya hükümeti, Avusturya hükümetinde güvensizlik uyandırmamak ve göçe resmi bir hüviyet kazandırmamak için Viyana'daki elçisine "bu meseleyi fazla gündeme getirmemesi" talimatını verdi.
Rusya hükümeti Kafkasya'ya Anadolu'dan Rumların ve Ermenilerin yerleşmesine daha sıcak bakıyordu. Osmanlı hükümeti tarafından "Ahıska'dan 2.500 ailenin Rusya'ya yerleşmek istediğinin" bildirilmesinden sonra Kafkasya Komitesi, Slav olmayan Osmanlı Hıristiyanlarının (Ermeni ve Rumların) "çok yoksul olanlar dışında devletten para yardımı talep etmemeleri durumunda" Rusya'ya yerleşmelerine izin verdi.

 

Osmanlı'dan gayrimüslim göçü

 

Fakat Osmanlı'daki Slavların, Rumların ve Ermenilerin Kafkasya'ya göçü, Çarlık Rusyası'nın hükümet çevrelerinde ve Kafkasya yönetimi içinde bu konuda fikir birliği sağlanamadığı için kitlesel karakter kazanmadı. Çerkesler ve Kırım Tatarları şahsında Osmanlı Avrupası'nın Hıristiyan nüfusu içinde Müslüman unsurun güçlendirilmesi konusunda sık sık eleştiriler yapıldı.

Çerkeslerin Balkanlara dağıtılarak yerleştirilmeye başladığı ilk günlerden itibaren Osmanlı hükümeti, onları Güney Slav halklarının ulusal kurtuluş hareketine karşı kullanmaya başladı.

1870'li yıllarda başgösteren Doğu krizi döneminde Rusya diplomasisi, Çerkeslerin Balkan Yarımadası'ndan çıkarılması için uğraşmaya başlamıştı. Çerkes sorunu Aralık 1876'da, büyük devletlerin katıldığı İstanbul Konferansı'nda müzakere edildi. Müzakerede iki proje, İngiliz ve Rus projeleri sunuldu. İngiliz projesi "Çerkeslerden ve Başıbozuklardan oluşan düzensiz birliklerin ortadan kaldırılmasını" öngörüyordu. Çerkeslerin ise "mümkün olduğunca Hıristiyanlardan uzak bölgelerde toplanmaları" gerekiyordu. Osmanlı İmparatorluğu da "bu tedbirin yerine getirilmesi için gerekli parayı sağlayacaktı."35 Rusya'nın projesi ise daha kesindi: "Bütün Müslümanların silahsızlandırılması, bütün düzensiz birliklerin, özellikle Çerkeslerin dağıtılması ve çekilmesi", "Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa kısmına yerleşmesinin kesinlikle yasaklanması ve Rumeli'de bulunanlardan da mümkün olduğu kadarının Osmanlı İmparatorluğu'nun Müslüman Asya vilayetlerine gönderilerek buradan çıkarılması" talep ediliyordu.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı bir süreliğine Çerkes sorununun çözümünü erteledi. Fakat savaş bittikten sonra diplomatik baskı yoluyla Rusya, Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa kısmından çıkarılarak Asya'daki topraklarına gönderilmesi amacına ulaştı. Bu, 1878 Yeşilköy Antlaşması (madde 10 ve 16) ve 1879 Berlin Barışı (madde 15 ve 16) ile tespit edildi.

Rusya diplomasisi bu şekilde çetin bir mücadele yürüterek, Kafkasyalı sürgünleri topraklarına alma konusunda Osmanlı'nın onayını almayı ve böylece Kafkas-Rus Savaşı'nın sonunu hızlandırmayı başardı. Çerkeslerin sürgününde baş suçlu Rus Çarlığı idi, Osmanlı İmparatorluğu'nun politikası da buna yardımcı oldu.

Osmanlı hükümeti büyük bir Çerkes nüfusunu alırken insani düşüncelerden çok politik amaçlar güdüyordu. Bu amaçlardan birincisi, Hıristiyan nüfus içinde Müslümanların sayısını artırmak; ikincisi de imparatorluk içinde yaşayan halkların ulusal kurutuluş hareketine karşı ve özellikle Rusya'yla yapılan dış savaşlarda Çerkesleri askeri güç olarak kullanmaktı. Çerkesleri küçük gruplar halinde dağıtarak bir an önce Türkleşmelerini sağlamak amacı da güdülüyordu.

19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğu, birçok halkın bir arada yaşadığı bir devlet olarak varlığını sürdürüyordu. Hakim unsur olan Osmanlı Türkleri nüfusun ancak yarısına yakınını oluşturuyorlardı. İmparatorlukta 14 halktan (Slavlar, Rumlar, Ermeniler, Araplar, Kürtler, Arnavutlar v.d.) 35 milyondan fazla insan yaşıyordu. Bunlara yeni bir etnik grup, Çerkesler de dahil oldu. Asıl kitleyi Çerkesler (Adıgeler) oluşturduğu için bütün Kuzey Kafkasyalı sürgünleri "Çerkes" olarak adlandırdılar. Osmanlı İmparatorluğu'na göç hareketinin sürdüğü tüm süre boyunca bazı verilere göre ise 1.800.000,38 bazı verilere göre ise 2.750.00039 Çerkes sürgün edildi.

(Kafkas Vakfı)

 

FORUM

RADYO

CHAT

SİTE HARİTASI

KÜNYE